Aşkın alana getirdiği fizyolojik ve duygusal başkalaşımlar
Aşık olan şahsın beyninde sanki hormon kasırgası yaşanıyor. Evvel haz ve sevinç veren dopamin, sonra mutluluk veren seratonin, ardından da ‘bağımlılık’tan mesul oksitosin hormonu salgılanmaya başlıyor. Beynin ’empati’ ile alakalı bölgesinin devreye girmesiyle büyük aşkın hiçbir yanılgıyı görülmez oluyor. Böylece ‘aşkın gözü âmâdır’ yalnızca bir tabir olmaktan çıkıyor ve bilimsel bir reele dönüşüyor!
Her insanın hayallerini süsleyen ‘aşk’ın, yalnızca duygusal değil aynı zamanda fizyolojik bir gidişat olduğunu dile getiren Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır İçerenköy Sağlık Kurumu ve Levent Tıp Merkezi Ruh Sıhhati Hastalıkları Uzmanı Dr. Esra Uğurlu Koçer, ‘aşk’ın alana getirdiği fizyolojik ve duygusal metamorfozları anlattı.
Aşk, sanki senelerdir yetersizliği sezilen, bulunduğunda da yaşamın tüm anlamının değişeceğine inanılan bir duygu olarak belirlenebilir. Yetersizliğini bitirme isteği ve tamamen bir arama tutumu ile yola çıkan insanoğlu, bulduğunda da bu duyguya adanmışlık hissiyle teslim olur. Öyle şuurlu bir vaziyet de olmadığı için genellikle seçimler mevzubahisi olmaz. “Başa gelen çekilir” gibi, başa gelince yaşanan bir gidişat olarak devam eder.
Beyni de ele geçiriyor
Aşk, yalnızca duygusal değil aynı zamanda fizyolojik bir süreçtir. Aşık olan şahsın tutumlarında farklılıklar ortaya çıkar. Bu farklılıkları da fizyolojik süreçler tanımlar. Aşk, insan beyni için bir çeşit haz kaynağıdır. Bu sistem, mükâfat ile yakından ilişkili dopamin DA salınımı ile aktive olur haz, sevinç. Dopamin ile ilişkili bu sistem, seratoninin mutluluk hormonu de eksilmesine neden olur. Aynı zamanda ‘sevgi hormonu’ olarak öğrenilen oksitosinin salınımı ile beraber bağlanma mekanizması devreye girer. Bağımlı şahıslarda da eş mekanizmalar çalışır.
Çarpıntı, ellerde titreme, iştahsızlık yaşatır
Aşık olan bireyde tavır farklılıkları görülmeye başlanır. Öncelikle enerji çoğalışı ortaya çıkar. Özellikle aşık olduğu birey ile karşılaştığında çarpıntı, ellerde titreme, uykusuzluk, iştahsızlık ortaya çıkar. Tıpkı bağımlılarda olduğu gibi aşkından uzak kaldığında yoksunluk içine girer, saplantılı bir hal alır ve bir an evvel ona erişmek için süratli ve hakimiyetsiz hareket etmeye başlar. Bu hakimiyetsiz hareketler de yanılgı yapmasını basitleştirir. Başka Bir Deyişle aşkın başlangıcındaki mutlu enerji çoğalışı yerini bir müddet sonra sıkıntılı bir enerji çoğalışı haline vazgeçer.
Ayrıca insan beyninin içinde bulunan amigdala bölgesi, tehdit ile ilişkili en ehemmiyetli alandır. Amigdala, aşık olduğunuz şahsın yanındaysanız daha az çalışmaya başlar ve böylece başlangıçta kısa bir vakit de olsa aşk yaşamınıza huzuru getirmiş olur.
Evet! Aşkın gözü âmâdır
Beynin bazı bölgeleri medialfrontal alanları empati ile doğrudan ilişkilidir. Aşık olduğumuzda karşımızdaki şahsa karşı hoşgörümüz öyle çok çoğalır ki, kusurlarını görmemeye başlarız ve onunla alakalı tenkitlere kapalı hale kazancız. Buna bağlı olarak da çevremizdeki öteki insanlara karşı hoşgörümüz eksilir. O ne diyorsa doğrudur, yaptığı her şey olağandır. Başka Bir Deyişle bir anlamda ‘aşkın gözü kör’dür.
Yıkılmadan evrilebilmek ehemmiyetli
Aşkın getirdiği huzur başlangıçtaki yüksek enerji ve motivasyon ile sürmez. Birey bir müddet sonra sıradan yaşamına devam edebilmek için bu enerjinin eksilmesine lüzum dinler. Bu süreçleri sıhhatli bir biçimde geçiren birey yaşamına huzurlu olarak devam eder. Başka Bir Deyişle, sıhhatli bir aşk, insanoğlunun evrimini bitirmesine, bir anlamda hayat döngüsünde yıkılmadan evrilebilmesine imkân sağlar.